Ali YÜCEL
Bir topluma yön verecek en yüksek
eğitimli kişilerin yetiştirildiği üniversitelerde de, Aristo’nun deyimiyle
“zoon politikon” yani politik bir hayvan olan insanın bulunduğu tüm diğer
yerlerde olduğu gibi siyasetin ve farklı siyasal tercihlerin bulunması
doğaldır. Üniversiteler; ülkelerin ve toplumların teknik ve düşünsel anlamda
motorları konumunda bulunan öncü kurumlardır. Dolayısıyla üniversitelerde
ortaya çıkan teknik ilerlemeler ve siyasal eğilimler o toplum ve ülkeye sonraki
dönemde damgasını vuracak sosyolojik gelişmelerin erken sinyalleridir. Bu
nedenle Batı toplumları başta olmak üzere tüm dünyada siyasal aktörler,
üniversitelerin -yani akademisyenler ve öğrencilerin- düşüncelerini ve
eğilimlerini tespit ederek bu yönde adımlar atmaya gayret ederler.
Üniversitelerde siyasetin bulunması
doğal olmasına karşın, gençliğin yoğun idealizmi ve bitmek bilmeyen enerjisi
nedeniyle üniversitelerde anti-demokratik eğilimlerin güçlenmesi bir ülkedeki
demokrasinin geleceği açısından riskli bir durumdur. Bu nedenle üniversitelerde
öğrenciler aldıkları teknik eğitimin yanı sıra, bir siyasal prosedürler bütünü
olmaktan çok bir yaşam kültürü olan demokrasinin faziletlerini öğrenmeleri
konusunda da üniversite yönetimleri ve akademisyenler tarafından teşvik
edilmelidir. Demokrasinin öğretilmesi ancak demokrasinin yaşatılması ve
yaşanılmasıyla mümkündür. Bu nedenle üniversitelerdeki öğretmen
(akademisyen)-öğrenci ilişkileri klasik ilk ve orta eğitimden farklı olarak
daha özgür, daha az resmi ve hiyerarşik olmalıdır. Demokrasiyi savunanlar kendi
şahsi hayatlarında da demokrasiyi yaşayabilenlerdir. Dolayısıyla
akademisyenlerin öğrencilere derslerde demokrasinin özelliklerini anlatması
demokrasinin o toplumda özümsenmesi için yeterli olmaz, bunun insani ilişkilere
de yansıması gerekir. Demokrasinin yaygınlaşması ve benimsenmesi için
akademisyenlerin gerek davranış, gerek notlandırma gibi konularda farklı
siyasal görüşlerden öğrencilere olan yaklaşımları demokrasiye uygun olmalıdır.
Bir kamu görevlisi olan üniversite hocası; ülkesinin anayasası ve demokratik
rejimine uygun şekilde birinci sınıf vatandaş olan tüm öğrencilere eşit şekilde
yaklaşmalıdır. Böyle yapılması durumunda demokrasi bilinci ve demokrasiye olan
güven genç kuşaklarda artacak, dahası bu şekilde yetişecek olan gençler de
ileride farklı siyasal görüşlerde olan kişilere karşı benzer demokratik
tavırları göstereceklerdir. Bu da demokrasinin dalga dalga o topluma yayılması
demektir. Ayrıca akademisyenlerin siyasal görüşlerinin ve aidiyetlerinin olması
doğal da olsa, bu görüşlerin kamusal bir alan üniversitelerde empoze edici bir
şekilde dile getirilmesi kanımca hatalı bir tavırdır. Üniversite hocalarının
özellikle sosyal bilimlerde farklı görüş ve teorileri dile getirmeleri ve -ister
sonrasında şahsi görüşlerini açıklasın, ister açıklamasınlar- son kararı
öğrencilere bırakmaları demokrasiye daha uygun bir davranıştır.
Öğrencilerin bir toplumdaki en özgür düşünce platformu olan üniversitelerde
demokrasi sınırları dâhilindeki her şeyi tartışabilmeleri, anayasal sınırlar
içerisindeki her türlü sosyal-siyasal faaliyetleri yürütebilmeleri doğaldır.
Gençliğe bu özgür düşünme ve tartışma ortamı yaratılamazsa, işte o zaman
siyasal, toplumsal sorunların çözülmesi konusundaki yaratıcılık engellenir ve
gençliğin demokrasiye olan inancı azalır. Gençlere dünya tarihinde en fazla
vurgu yapan ve önem veren Mustafa Kemal Atatürk gibi bir kurucu lideri olan
ülkemizde gençlerin de kısır siyasal çekişmeler ve şahsi menfaat peşinde
koşmaktan çok yurtsever ve hümanist güdülerle ülke ve dünya sorunlarına çözüm
bulmaya çalışmaları daha doğru bir tavır olacaktır. Bunun için de öğrencilerin
televizyon kanallarında gördükleri slogan düzeyindeki tartışmalara değil,
bilimsel araştırma ve yayınlara yönelmeleri, öykünmeleri gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder